20 Mayıs 2015 Çarşamba

Sinan Güler ile...


Mimar Sinan Üniversitesinde “Hey teacher!” olarak çalışan A. Sinan Güler bizim okulla tek bağlantımız. Onu sosyal medyadan tanımamıza rağmen çok gerçek, hem de hayatın içinden biri. Sanat okuluyla ilgili sorularımızı içtenlikle yanıtlayacağını bildiğimiz birini bulduğumuz için de çok mutluyuz.





Uzun zaman sanat çevresinin dışındaydım. Geçtiğimiz ay bu blog için bir çok galeri ve söyleşiye katıldım. Hâlâ aynı sanat çevresi kafasıyla karşılaştığım için çok hayal kırıklığı içerisindeyim. Allahın Obama'sı bile kasmazken bizimkilerin atmosferde oksijen bırakmayan tavırları nereden geliyor sence?


Öncelikle “sanat çevresi” tamlamasındaki “sanat” kavramıyla ilişkili bir sorun olabilir bu. Bilindiği üzere, Greko Romen Judeo Kristiyan gelenekte “sanat” yapılan bir şey iken, belli bir tarihten sonra da olsa Greko Romen Judeo Kristiyan geleneğe öykünmeye çalışmış bir çevrede, sanat, “yaratılan” bir şey olarak görülüyor hanidir. (Bu arada “öykünmek” fiilini uzun zamandır kullanmamıştım, kendimi gecikmiş bir modernist olarak hissettim.) Sanatın böyle bir şey (yani yaratılan bir şey) olarak görülmesinin temel nedeni ise bence muhtemelen form bilgi ve algısının eksikliği. Buna bir de, kurgusal bir hayatın/hayatların imkanlılığına olan düşkünlüğünü eklerseniz ve toplumca, batılı tıpçı dostlarımızın “pseudologia fantastica” ve “affluenza” olarak adlandırdıkları rahatsızlıklarla olan trajik ilişkilerini düşünecek olursanız, bu insani kibir durumlarını, “göğe bakma durağında beklemek edimi” ile “Hüseyin Avni Dede Melankolisi” arasına sıkışıp kalmış ruhların çaresizliğinin bir tür dışavurumu/ifadesi/ekspresyonu olarak düşünmek mümkün görünüyor. Bence.




Bizim zamanımızda hocalar derslerde saatlerce konuşurlardı. Daha çok uygulamalı dersleri severdik. Ya da slaytlarla anlatılanları. Sen sanat tarihi eğitmenisin. Derslerde İzlenimciliğin ötesine geçmeyi başarabildiniz mi?

Elbette. Hatta yıllar önceden kalma bir ekşi sözlük entrisi der ki, “A. Sinan Güler, Michelangelo, Leonardo da Vinci isimlerini, Roll ve Post Express dergilerini, Arnavutluk bayrağının grafik yapısını aynı metrekare içinde anlatıp dersini renklendiren hoca.” Gerçi, o kelimeler, dersi resmi olarak almayan ama misafir izleyici olarak dersi aldığını beyan etmiş bir “itaatsiz” tarafından sarf edilmişti, ama olsun. Ama bir dakika, bu arada, izlenimcilik dediğiniz nedir ki? Empresyonizm mi? Eğer o ise, o 3. sınıf derslerinin konusu. Çağdaş Sanat dersinin konusu. O dersi başka bir hoca veriyor, ben anlamam o konulardan. Ayrıca atölye hocaları bilir o konuları da, ama onların da bazıları pek konuşmuyormuş artık, öyle diyorlar. Ben Genel Sanat Tarihi öğretmeniyim. Tarih öncesinden Rokoko’nun sonuna.


Sosyal medyanın ihtişamlı gelişimiyle artık gencecik çocukların muhteşem  resimlerine, illüstrasyonlarına, obje tasarımlarına tanık oluyoruz. Neredeyse plastik sanatlarda da devrim gerçekleşti. Kurumsal yapıların “On yıl beklemelisin sergi açmak için” tavrı komik kaldı. Çünkü biz artık  işleri değil sergide yapılırken, facebook'ta görüyoruz. Okulda gençler nasıl yaşıyor bütün bunları, daha rahatlamış hissediyorlar mı kendilerini?

Rahatlamak derken? Bu konuda büyük bir umursamazlık mevcut tabi ki eskiye kıyasla. Ama hala pentür filan gibi demode işlerle uğraşmakta ısrarcı olanları dünyaya kazandırabilmek için Lebriz.com’dan bir güncel sanat sergisi eleştiri yazısı ya da 80’li bir sanat eleştirmeninin 80’ sonrasının olanca fenalıkları ve kötülükleri ve sosyoekonomik koşulları temelinde dolaşan bir kavramsal sanat sergi katalog metni veriyorum ödev olarak; kendilerini benimsiyorlar, önemsiyorlar ve deneyimliyorlar. Hala rahatlamamış olanlara da AICA üyesi bir eleştirmenle çıkmalarını tavsiye ediyorum.




Bir de şunu çok merak ediyorum Türkiye'de sanat eleştirmeni var mı? Ne yer? Ne içerler?

AICA deyince mi aklınıza geldi bu soru? Bilmiyorum. Gerçekten bilmiyorum. Sanat Eleştirmeni’nden ne kastettiğinizi de gerçekten bilemiyorum. Pedagojik açıdan mı, piyasa açısından mı ele almalıyız bu soruyu, onu da bilmiyorum. Erasmus ile Milano’ya filan gidenleri oluyor aralarında galiba. Küratörleri sorun cevaplayayım ama sanat eleştirmeni, beni aşar. Bazıları kalın kataloglar yazıyor, görüyorum, görmezden geliyorum. Internette takip ediyorum.


Teşekkürler...

Hiç yorum yok: