Ara sıra şiddetli bir röportaj yapma isteği duyuyorum. Bu sanıyorum
benim baş belası merakımdan kaynaklanıyor. Genel olarak röportaj serisini
özellikle dijital yapmak istememin sebebi ise insanların yüz yüze konuşmalarda o
an tam formunda olamıyor olmaları ve konuşmadan hemen sonra “ dilim yarılsaydı
da onu demeseydim” problemini ortadan kaldırmak.
Ben bu (Plastik Fırtına) seriye Gonca Sezer'le başlamak istedim çünkü
insan en kolay arkadaşıyla iletişim kurar diye düşündüm. Bu arada biz Gonca'yla
Akademiden beri tanışıyoruz. Ayrı atölyelerde çalışmamıza rağmen çok ortak endişelerimiz oldu. İşler
güçler yüzünden uzun bir süre görüşemedik ama Gonca'nın hiç hız kesmeden sanat
piyasasında var olduğunu biliyorum. Bu kısa girizgahtan sonra sorulara geçebilirim:
Hemen şunu sormak istiyorum. Akademiden kalan bir
ayrımcılık var ya hani. Disiplinler, okullar ve statüler arasında. 'Ama o sanat
değil '. Bu bakış açısını ben yurt dışında ya da dünyada görmüyorum. Örnek vermek gerekirse,
yere tebeşirle resim çizmek biz de sanat değil iken başka ülkelerde çok
değerli. Seni de bu tür yargılar rahatsız etmiyor mu? Dijital işlerin yeni yeni
sanattan sayılıyor olmasını da bu manada değerlendirebilirsin.
Akademide oldukça zorlu öğrencilik zamanları geçirdim. Bunun nedeni
elbette seksen darbesinden sonra okula girmem dolayısıyla olmuştur. O zamanlar Akademi
iken birden bire üniversite statüsüne döndüler ve bizim dönem öğrencileri son
yüksek ressam olarak mezun olduk. Akademideki ayrımcılık genellikle pentürde
figüratif ve soyut sanat üzerine yoğunlaşmıştı.
Ayrımcılık, sanat öğretiminde tamamiyle atölye hocalarının birbirleriyle
rekabetine dönüşmüş , garip bir durumdaydı. Uslu terbiyeli öğrenciler yüksek notları
alırlar, araştıran (farklı şeyler yapmak istiyorsan) soru soranlar
arasındaysan, hele kız öğrenciysen yerin dibine batırılan gruptan olman büyük olasılıktı ve tacize açık bir aşağılama da mevcuttu.
Hatırlıyorum da boyaya geçmişiz, desen gibi olmuyor tabii bir bocalama yaşıyorum.
Yağlı boya bir resimde dışa vurumcu bir figür yaptım, kadın figürü ve femfatal
renkler saç kırmızı vs. ten rengi akademik değil Söylemediklerini bırakmadı
hocalar. Ama yılmamak lazım. Bende biraz inatçılık vardır, işe yaradı.
Sanat eğitimi yargılar üzerine kurulursa felaket sonuçları oluyor. Bunu artık daha net görebiliyoruz. Önemli olan sanat kurumlarında çalışan, ders veren insanların da bu yargılardan uzak, vizyon açıcı görüşleri gelenlere yansıtabilmesi sanırım. Düşünce üzerinden üretilen her şey değerlidir; bu tebeşirle yapılmış veya yazıya dökülmüş olabilir. Ben içindekine bakarım. Ne diyor? Nasıl anlatmış? veya Net mi? Basit de olabilir. Kısaca her şey sanat olabilir. Samimi ve insana değer mi?
Sanat eğitimi yargılar üzerine kurulursa felaket sonuçları oluyor. Bunu artık daha net görebiliyoruz. Önemli olan sanat kurumlarında çalışan, ders veren insanların da bu yargılardan uzak, vizyon açıcı görüşleri gelenlere yansıtabilmesi sanırım. Düşünce üzerinden üretilen her şey değerlidir; bu tebeşirle yapılmış veya yazıya dökülmüş olabilir. Ben içindekine bakarım. Ne diyor? Nasıl anlatmış? veya Net mi? Basit de olabilir. Kısaca her şey sanat olabilir. Samimi ve insana değer mi?
Dijital işler tabii sanat uzun zamandan beri. Bunu yadsımak bağnazlıktır
.Çok şükür okullarda medya sanatları vb. gibi birçok alanda yeni yeni bölümler var.
İçi ne kadar dolu bilemem ama biraz da öğrencinin isteği doğrultusunda her şeyi
bulabilmesi bizim öğrencilik yıllarımıza göre daha kolaylaşmış durumda..
Bütün sanat disiplinlerinin birbirinden fazlasıyla
etkileştiği günümüzde yeterince çağdaş
sanat eserini (ülkemizde diyemiyorum tabi) İstanbul'da
görebiliyor muyuz?
Çağdaş sanat eseri görmek sıradan oldu. Her şey çağdaş sanat başlığı
altında fırına verilip önümüze konuyor. Bunun ayrımını hele de ülkemizde
yapabilmek için çok okumak, bilgilenmek, bakmak ve sorgulamak en iyisi. Birde etki
altında kalmadan kendi görüşünü belirtmek zor oluyor. Sanırım bunu yapan çok
az. Çünkü devreye değişik hesaplar girerse ne çağdaş sanat kalıyor ne de
gerçekler.
İstanbul'a iyi sergiler geliyor. Genellikle bu sergiler bazı özel
kurumlar tarafından getiriliyor, Salt Beyoğlu ve Galata bu konuda çok iyi. Ama
kendi sanatçısını daha çok göstersin istiyorum. Çok tabu olmasın. Son iki sergi
bizden sanatçılardan. Yani yeni dönem sanatçılardan işler görmek olası oldu. Bu
izleyen için de iyi tabii...
Gezi olaylarından sonra hepimizin bir çok şeye bakışı,
müdahil olma isteği ve dozu değişti. Senin de bu konularda işler ürettiğini biliyorum.
Bu projelerinden bahseder misin?
Gezide ortak dertlerimizin ortak bilinç ve akılla bir arada olabileceğinin
deneyimini yaşadık, Gezi Parkı beraberliklerin fraksiyonsuz basit ve hiyerarşik
olmadan da olabileceğinin bir çeşit tezahürüydü. Bunun sanat camiamızda bir
etkisi oldu mu tartışılır. Ama bende çok büyük etkisi oldu. Zira artık herkes
eşit gözümde. Sanat zaten yüce değildi, fikirler netleşti. Memnun oldum. Bağımsız
sanat üreten kişi olarak, sergileme alanı bulmak için ya çağrılı sanatçı olmak
ya da işlerinin sergileneceği yeri oluşturmak gibi. Değişik durumlarla haşır
neşirim. Bu beni zorluyor tabii. Ama izleyene ulaştığım için de mutlu oluyorum, az da olsa bu tür
mekanlar mevcut yada halen bulunabilir. Geçen Mart ayında. bir arkadaşımın
atölyesinde (Karra Atölye) Issız Alanlarda Yaşananlar adlı solo desen ve obje
sergisi açtım mesela. Objelerde benim için yeni olan bir malzeme ile çalıştım.
Gezi'nin bir birikimi diyelim. Sanatçı Defterleri sergisi Depo da önümüzdeki
günlerde açılıyor. Benim de her zaman bir karalama çizim defterim olmuştu ama
bu toplumdaki gerçeklik kaymalarıyla olayların farklılaştırılması isyan
raddesine getirilenler işte bunların hepsi defterimde mevcut. Selda Asal öncülüğünde,
önce Berlin de ve Apartman Project'te gösterildi. Sözü olan 84 sanatçının
haksızlıklara karşı özgürlüğe inançlarını anlatan defterleri kitap olacak,
Sergi 12 Mayıs' ta açılıyor.
Aynı zamanda özel bir okulda sanat eğitmenliği yapıyorsun.
Sanat aktarımı zor ve sancılı bir süreç. Çocukları korkutmadan yaşatmanın
dilini kurmayı başarabiliyor musun? Ya da bu iletişimin önünde en büyük engel
ne?
Sanat eğitimi deneyimlerimin öncelikli olduğu bir alan. Öğrencilik yıllarımdan beri ders verir durumdayım. Güzel sanatlara hazırlık kursları ve yetişkinlerle derslerle başlayıp belli kurumlarda eğitmenlik yaptım, yapıyorum.
Sanat eğitimi deneyimlerimin öncelikli olduğu bir alan. Öğrencilik yıllarımdan beri ders verir durumdayım. Güzel sanatlara hazırlık kursları ve yetişkinlerle derslerle başlayıp belli kurumlarda eğitmenlik yaptım, yapıyorum.
Gençler ve çocuklarla sanat çalışmak kolay görünse de aynı zamanda çok
hassas bir dil gerektiriyor. Fikri empoze etmeden yaklaşmak, serbestlik
sağlamak, seçimi onlara bırakmak söz konusu. Eğitimde kültürel bilginin ağırlıklı olmasına gayret ederim. Konuşurum,
farklı anlatırım. Bazen çok konuşuyorum ama sonra bakıyorum ki konuyu benden
iyi anlatıyorlar. Akılda kalıyorsa ne mutlu.
Bütün bu soruları cevapladığın için teşekkürler...
AKM'nin gerçek sahibinin sanatçıların olduğunu
düşünüyorum. Senin de orada bir sürü anıların var mutlaka. En çok orada neyi
özlüyorsun?
Tabii AKM'nin gerçek sahipleri bizleriz. AKM' deki filmler, konserler, sergiler,
oyunlarla büyüdük. Haftanın her günü etkinliklerin olduğu zamanları bilirim. Operada
atla sahneye çıkan bir tenor görmüştüm; görsel açıdan da o sahne Akm'nin
sayılı sahnelerindendi; döner sahne sistemi vardı, oyun sırasında döner,dekor değişirdi. Üstelik hiç uzak olmayan
bir mesafede, herkes tarafından ulaşılabilirliği mevcuttu. İşte bu da kültürel
bir eğitimdi. Orta sınıf gayet rahat ulaşabilir, seyredebilir ve eğlenebilirdi. Umarım, bütün bunlar yeniden
hayata geçirilir. Mekan algısı kültürel kimliğin bir parçası olan AKM, mit olmadan işlevselliğine
kavuşur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder