21 Mayıs 2015 Perşembe

Zaman makinesi...





Modern hayatın koşturmacası içerisinde klasik eserlerle karşılaşsaydık ne hissederdik? Ukraynalı sanatçı Alexey Kondakov, bunu denemiş. Çağdaş Yaşamda Sanat Tarihi serisi kapsamında resim sanatının klasiklerini şehir hayatının içine uygulamış. 2li Gerçeklik adını verdiğini bu çalışmalarda Bouguereau' nın Meleklerin Şarkısı'nı metroda görebilir; Holbein'in Büyükelçileri'yle bir barda karşılaşabilirsiniz.




3,5,7,9 !



Darren Almond, 1971 İngiltere doğumlu. Çalışmalarında genelde sayıları kullanan, kişisel hafıza ve zamanı ele alan sanatçının eserleri 14 Mayıs'tan bu yana Dirimart'ta izleyenleriyle buluşuyor.




Bir söyleşisinde, matematiğin soyutluğunu sevdiğini belirten Almond, bu kişisel sergisinde de sayıları ön plana çıkarmış. Galaktik tabloları andıran diğer akrilik çalışmalarını da bu sergide görmek mümkün. Almond'ın eserleri, 6 Haziran tarihine kadar görülebilir.



Sempati ve empati arasında...




Defolu Empati'de insan ve hayvan figürlerini aynı tuvallerde bir araya getirerek aralarındaki ilişkiyi, insanların hayvanlara bakış açılarını anlatmaya çalışmış ilk kişisel sergisinde  Arzu Eş. Hayvanlara duyduğumuz tüm sevgiye rağmen, hayvan unsurunu insan ilişkilerinde bir aşağılama olarak kullanmamıza ve bunun doğurduğu "defolu empati" ye değinmiş sanatçı.


Arzu Eş'in, tuvallerinde çizgi yerine el yazısı ile yazdığı cümlelerin tekrarını görüyoruz. İlginç kolajların yanı sıra izleyiciyle arasında bir bağ kurabildiği bir alan oluşturmuş kendine. Sergi, 20 Haziran'a kadar Kare Sanat Galerisi'nde...




20 Mayıs 2015 Çarşamba

Sinan Güler ile...


Mimar Sinan Üniversitesinde “Hey teacher!” olarak çalışan A. Sinan Güler bizim okulla tek bağlantımız. Onu sosyal medyadan tanımamıza rağmen çok gerçek, hem de hayatın içinden biri. Sanat okuluyla ilgili sorularımızı içtenlikle yanıtlayacağını bildiğimiz birini bulduğumuz için de çok mutluyuz.





Uzun zaman sanat çevresinin dışındaydım. Geçtiğimiz ay bu blog için bir çok galeri ve söyleşiye katıldım. Hâlâ aynı sanat çevresi kafasıyla karşılaştığım için çok hayal kırıklığı içerisindeyim. Allahın Obama'sı bile kasmazken bizimkilerin atmosferde oksijen bırakmayan tavırları nereden geliyor sence?


Öncelikle “sanat çevresi” tamlamasındaki “sanat” kavramıyla ilişkili bir sorun olabilir bu. Bilindiği üzere, Greko Romen Judeo Kristiyan gelenekte “sanat” yapılan bir şey iken, belli bir tarihten sonra da olsa Greko Romen Judeo Kristiyan geleneğe öykünmeye çalışmış bir çevrede, sanat, “yaratılan” bir şey olarak görülüyor hanidir. (Bu arada “öykünmek” fiilini uzun zamandır kullanmamıştım, kendimi gecikmiş bir modernist olarak hissettim.) Sanatın böyle bir şey (yani yaratılan bir şey) olarak görülmesinin temel nedeni ise bence muhtemelen form bilgi ve algısının eksikliği. Buna bir de, kurgusal bir hayatın/hayatların imkanlılığına olan düşkünlüğünü eklerseniz ve toplumca, batılı tıpçı dostlarımızın “pseudologia fantastica” ve “affluenza” olarak adlandırdıkları rahatsızlıklarla olan trajik ilişkilerini düşünecek olursanız, bu insani kibir durumlarını, “göğe bakma durağında beklemek edimi” ile “Hüseyin Avni Dede Melankolisi” arasına sıkışıp kalmış ruhların çaresizliğinin bir tür dışavurumu/ifadesi/ekspresyonu olarak düşünmek mümkün görünüyor. Bence.




Bizim zamanımızda hocalar derslerde saatlerce konuşurlardı. Daha çok uygulamalı dersleri severdik. Ya da slaytlarla anlatılanları. Sen sanat tarihi eğitmenisin. Derslerde İzlenimciliğin ötesine geçmeyi başarabildiniz mi?

Elbette. Hatta yıllar önceden kalma bir ekşi sözlük entrisi der ki, “A. Sinan Güler, Michelangelo, Leonardo da Vinci isimlerini, Roll ve Post Express dergilerini, Arnavutluk bayrağının grafik yapısını aynı metrekare içinde anlatıp dersini renklendiren hoca.” Gerçi, o kelimeler, dersi resmi olarak almayan ama misafir izleyici olarak dersi aldığını beyan etmiş bir “itaatsiz” tarafından sarf edilmişti, ama olsun. Ama bir dakika, bu arada, izlenimcilik dediğiniz nedir ki? Empresyonizm mi? Eğer o ise, o 3. sınıf derslerinin konusu. Çağdaş Sanat dersinin konusu. O dersi başka bir hoca veriyor, ben anlamam o konulardan. Ayrıca atölye hocaları bilir o konuları da, ama onların da bazıları pek konuşmuyormuş artık, öyle diyorlar. Ben Genel Sanat Tarihi öğretmeniyim. Tarih öncesinden Rokoko’nun sonuna.


Sosyal medyanın ihtişamlı gelişimiyle artık gencecik çocukların muhteşem  resimlerine, illüstrasyonlarına, obje tasarımlarına tanık oluyoruz. Neredeyse plastik sanatlarda da devrim gerçekleşti. Kurumsal yapıların “On yıl beklemelisin sergi açmak için” tavrı komik kaldı. Çünkü biz artık  işleri değil sergide yapılırken, facebook'ta görüyoruz. Okulda gençler nasıl yaşıyor bütün bunları, daha rahatlamış hissediyorlar mı kendilerini?

Rahatlamak derken? Bu konuda büyük bir umursamazlık mevcut tabi ki eskiye kıyasla. Ama hala pentür filan gibi demode işlerle uğraşmakta ısrarcı olanları dünyaya kazandırabilmek için Lebriz.com’dan bir güncel sanat sergisi eleştiri yazısı ya da 80’li bir sanat eleştirmeninin 80’ sonrasının olanca fenalıkları ve kötülükleri ve sosyoekonomik koşulları temelinde dolaşan bir kavramsal sanat sergi katalog metni veriyorum ödev olarak; kendilerini benimsiyorlar, önemsiyorlar ve deneyimliyorlar. Hala rahatlamamış olanlara da AICA üyesi bir eleştirmenle çıkmalarını tavsiye ediyorum.




Bir de şunu çok merak ediyorum Türkiye'de sanat eleştirmeni var mı? Ne yer? Ne içerler?

AICA deyince mi aklınıza geldi bu soru? Bilmiyorum. Gerçekten bilmiyorum. Sanat Eleştirmeni’nden ne kastettiğinizi de gerçekten bilemiyorum. Pedagojik açıdan mı, piyasa açısından mı ele almalıyız bu soruyu, onu da bilmiyorum. Erasmus ile Milano’ya filan gidenleri oluyor aralarında galiba. Küratörleri sorun cevaplayayım ama sanat eleştirmeni, beni aşar. Bazıları kalın kataloglar yazıyor, görüyorum, görmezden geliyorum. Internette takip ediyorum.


Teşekkürler...

Sanat nedir? Ne değildir?


"Bu bir sanat çalışması değildir. Merdivenler kırık."




19 Mayıs 2015 Salı

Van Gogh'a yeni boyut!

Step into this van Gogh painting, recreated in virtual reality: http://ow.ly/N8dlH

Posted by New Scientist on Tuesday, May 19, 2015

Rengarenk...




Pınar Du Pre'nin Snapshot serisinin  devamı olan kişisel sergisi RenArt'ta, 5 Mayıs'ta açıldı. Sanatçının çalışmalarında birçok tekniği bir arada görmek mümkün. Du Pre, tarzını Neo Pop-Art olarak tanımlıyor.

Sanatçı, bu sergisinde de insanı temel almış; devasa portre tarzı çalışmalarında, insanların süslenme, bu süslerin arkasına saklanma merakını yansıtmış. Sergi, 6 Haziran'a kadar ziyaretçilerini bekliyor.



18 Mayıs 2015 Pazartesi

Filtre!




Doğanın yankısı!


Genç sanatçı Duygu Süzen'in kağıt üzerine, mürekkep ve sulu boya tekniğiyle yaptığı çalışmalar, Galeri Merkür'ün duvarlarını süslemeye başladı. Süzen, çalışmalarında siyah ve beyaz kontrastlığını sıkça kullanmış.



Doğanın bozulan, tekrarlanan biçimlerini, devinimini ve seslerini fırça  ve mürekkep yardımıyla izleyiciye hissettirmeye çalışmış sanatçı. "Echo", 6 Haziran tarihine kadar izlenebilecek.